2 temmuz’da ameliyat olmuş,
3 temmuz sabahına hafif hafif sızılar içinde açmıştım gözlerimi.
Yıl 1997
Ve
Ben SSK hastanesinin üçüncü katında nekahat dönemi yaşamaktayım.
Uzaktan maytap patlaması gibi bir iki patırtı duyuldu önce alışık olmadığımız.
Sanırsın çocuklar mantar tabancası ile komencilik oynuyor!..
Camlara koşuştu yürüyebilen tüm hastalar ne olduğunu anlayabilmek için.
Sonra o,
Yüksek volümlü patlama geldi.
Saat on buçuk gibi hastaneyi boşaltmaya başladılar,
Anladık ki,
İş ciddi.
Narkozdan henüz kurtulmuş bedenim acılar içinde, düştük evin yoluna.
Ev horantası ayakta,
Kaçmakta olan mahalle halkına katılmak için benim gelmemi bekliyor.
Mal canın yongası derler;
Bebeyi-beleği ana yurdum Kalecik’e uğurladıktan sonra ekmek teknem ne halde diye, dükkana gittim bakmaya.
İzmir caddesi, Zafer caddesi bomboş!..
Tüm dükkanların camları-kapıları kırık,
Mal-melal cadde ortasına saçılı…
Birkaç polis,
Ve
Tv’ciler koşuşturmasa ortalıkta, İn-cin top oynuyor da denilebilir adeta.
Nihayet,
Öğleden sonra 2-3 civarı gelen o müthiş patlama, canların yittiği, bebeleri öksüz, gelinleri dul, anaları evlatsız bırakan…
“eyvah Kırıkkale patladı” dedirtti bana.
Ne dükkanı gözüm gördü,
Ne mal-melal umurumda oldu,
Nede yanan canım…
Biliyordum ki, alışık olmasak da böylesi şiddetli çıkan sesin bölüp parçaladığı hayatlar muhakkak olacaktır, içim cız etti. .
Sonuç,
9 ölü, onlarca yaralı, harabeye dönmüş bir şehir.
Karalar bağladık, yas tuttuk,acılar bölündükçe hafifler misali bütün ülke derdimize ortak oldu.
Ve
17 şubat 2016, saat 18.30 civarı;
Kızılay’daki büromda otururken,
1997 yılı 3 temmuz günü öğleden sonra patlayan ve canların yandığı bombanın şiddetinden daha büyük olanını duydum.
Camlar sallandı sesten.
97 aklıma geldi, “Eyvah Ankara’yı patlattılar” dedim.
Hızla balkona çıktım, korku ile kaçışan insanlarla doluydu meşrutiyet caddesi..
Ve
Uzaktan göğe kara bir duman yükseliyordu.
28 ölü, yüze yakın yaralı…
Aynı gece, Diyarbakır’dan da geldi kötü haber…
6 asker patlayan bomba ile paramparça olmuştu.
Her gün her yer patlatılıyor güzel ülkemde. Her gün her yerde vahşet var, göz yaşı var, analar feryat figan.
Haklı haksız her gün birileri ölüyor, canlar toprağa veriliyor, ateş düştüğü yeri yakmıyor kavuruyor.
!!!!!!!!!!
Ve
Biz Acun’un televizyonunda “SURVİVOR” seyrediyoruz.
Ne karalar bağlıyor, ne yas tutuyor, nede tutana ortak oluyoruz…
Lanet olsun!..