Şimdi beni iyi dinle Kırıkkale halkı!
O şunu söyledi.
Bu şu hakareti yaptı.
Gerek yok.
Goygoyu bırakıp direk konuya giriyorum.
***
Sanal klavye ahmakları ve avaneleri…
Sözüm size.
Kırıkkale’de bunca gazete var.
Bir kadar da gazeteci var.
Şayet bir gün habere ve reklama ihtiyaç duyarsan herhangi birini tercih edebilir, faydalanabilirsin.
Ancak bunun aksi bir durum var.
Ne idüğü belirsiz klavye delikanlıları; gazetecileri ve haberlerini karalama, sadece düşüncesini eleştir.
Sırf yazarı-gazeteciyi sevmiyorsun diye hakaret etme.
Senin hakkını savunan, Kırıkkale’ye sahip çıkan gazeteciler var.
Bak bunlara sahip çıkmazsan, bir gün derdini haber yaptıracak ne gazete, ne de gazeteci bulamazsın.
Yani bize ihtiyacın olabilir, unutma.
***
Her zaman söylerim.
Hiçbir zaman yazar, okuyucusu tarafından tamamen anlaşılamamıştır.
***
Sanırım okuyucu bu mecrada yazmanın ne denli zor olduğunu biliyordur.
Yoksa gel iki satır yaz bakalım, var mı yürek?
Bundan dolayı okuyucu, köşe yazılarına yorum yapmanın sorumluluğunu da biliyordur umarım.
***
Yalnız benim düsturumla yazan bir yazar için, okurdan ‘şıp’ diye yorum almak güzel bir duygu.
Bazen övgü dolu sözler, bazen de imla hatası hakaretler.
Gıcık ettiğimi biliyorum bazılarını…
Ne kadar seçici olsam da söz öbeklerinde, anlaşılamamaktan asla korkmuyorum.
Beni ‘ben’lerin okuyacağını biliyorum.
Aksanım; zaman zaman tepki ile karşılansa da diyorum ki, “anlamak mı?” varsın anlamasın.
***
Köşe yazılarını -atanla birlikte, karşılayan- olarak nitelendiriyorum.
İsimli, isimsiz okuyucumu haddinden fazla benimsiyorum.
Atandan ziyade, karşılayan oluveriyorum.
Eleştirilere bakıyorum; zihnimdeki akımımı değil, beni sevmediğinden fırlatıveriyor eleştiri okunu.
Söylemlerime, düşüncelerime yapsa ya ahkamını…
***
Fakat ne olursa olsun, şuursuzca da olsa eleştirilere her zaman açığım.
Lakin beni ‘ben’ler okusun.
Herkes okumasın…