Eğitim Sen Kırıkkale Şube Başkanı Yüksel Şahin yeni eğitim ve öğretim yılı nedeniyle yaptığı basın açıklamasında, “MEB, yıllardır yaptığı değişikliklerle eğitim sistemini yap-boz tahtasına çevirmiş, öğrenci ve velilerin kafasını karıştırmak dışında eğitimde somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirememiştir. Öğrencileri yarış atı gibi sınavdan sınava koşturan bir eğitim sisteminin ne kadar başarılı olacağı şüphelidir” dedi.
“Ciddi mağduriyetler yaşandı”
Sendika binasında üyelerin katıldığı toplantıda açıklamalarda bulunan Şahin, eğitim sisteminin, eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır karşı karşıya kaldığı sorunların, artarak devam ettiğini ifade ederek, sorunların içinden çıkılamaz hale geldiğini ifade etti. Şahin, “Milli Eğitim Bakanlığı ise, her yıl çözüm üretmekten çok, yeni sorunlar yaratan politika ve uygulamalarıyla başta eğitim emekçileri olmak üzere, öğrenci ve velileri sürekli mağdur etmiştir. Eğitimde 4+4+4 dayatmasının üzerinden henüz iki yıl geçmesine rağmen, okul dönüşümleri sonucunda ortaya çıkan norm fazlası sorunu hala çözülememiştir. Öğretmenlerin mağduriyeti sadece bununla sınırlı kalmamış, özür grubu atamalarında, il içi ve il dışı tayinlerde de ciddi mağduriyetler yaşanmıştır” şeklinde konuştu.
4+4+4 dayatması
Şahin, “AKP hükümetinin, eğitim sistemini ticarileştirme ve dini içerikte yeniden biçimlendirme uygulamaları 4+4+4 dayatması sonrasında katlanarak artmıştır. Eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında okul dönüşümleri sürecinde yaşanan sorunlar, özellikle merkezi ve alt yapı sorunu olmayan okulların imam hatip yapılması yetmiyormuş gibi, şimdi de normal ortaokullarda imam hatip sınıfları açılarak “bütün okulları imam hatipleştirme” yolunda büyük bir adım atılmıştır. Laik eğitim anlayışına meydan okurcasına zorunlu ve “zorunlu seçmeli” din dersi dayatmalarının sürmesi, okullarda giderek artan fiziki donanım ve altyapı sorunları, kalabalık sınıflar, ikili eğitim, birleştirilmiş sınıf ve taşımalı eğitim sorunları, eğitim müfredatında piyasacı, bireyci ve dini içerikli kavram ve söylemlerin artması vb gibi pek çok sorun bu yıl da öne çıkan eğitim sorunları olarak dikkat çekmektedir” diye konuştu.
“Son derece kötü bir sicile sahip”
Eğitimde yaşanan sorunların kalıcı çözümler beklerken, Türkiye’de eğitim sisteminin en eski ve artık kronikleşmiş sorunları arasında yer alan laik eğitim ve anadilinde eğitim sorunları, aynı zamanda farklı inanç ve etnik kimliklerin uğruna mücadele ettiği önemli bir toplumsal talep olarak ağırlığını sürdürdüğünü sözlerine ekleyen Şahin, “ İnsanlığın sağlıklı gelişmesinin özgür, eşit, demokratik bir eğitim anlayışıyla herkesin ulaşabileceği, kamusal, demokratik, bilimsel, laik ve anadilinde eğitim ile mümkün olduğu evrensel bir ilkedir. Eğitimde ayrımcı ve dayatmacı olmayan, farklı kimliklerin, dillerin ve inançların yok sayılmadığı bir eğitim sistemi hakkına saygı gösterilmesi gerekirken, Türkiye laik eğitim konusunda olduğu gibi, bu konuda da son derece kötü bir sicile sahiptir” dedi.
“40 bin öğrenci imam hatibe zorla kaydedildi”
Şahin şöyle devam etti; “Bir ülkenin gelişmişliği ve kültürel zenginliği açısından önemli olan, ekonomik ve toplumsal başarı sağlamak, dilsel ve kültürel zenginliklerin nesilden nesile aktarılmasının olanaklarını yaratmaktır. Siyasi iktidar laik eğitime meydan okumakta, eğitimi dini içerikle yeniden biçimlendirmek için son derece tehlikeli adımlar atmaktadır! Türkiye gibi farklı inanç gruplarının, dinlerin, mezheplerin olduğu çok dilli ve çok inançlı bir toplumda din eğitiminin öğrencilere yıllardır “tek din, tek mezhep” anlayışı üzerinden dini eğitim dayatıldığı bilinmektedir. Bu durum giderek fiili bir baskıya dönüşmeye başlamıştır. Öğrencilerin okul yöneticileri tarafından seçmeli din derslerini seçmeye zorlanması ve TEOG sonrasında yaşandığı gibi 40 bin öğrencinin imam hatibe zorla kaydedilmesi, hükümetin eğitim sistemini dini içerikte ve bütün okullarda imam hatip modelini uygulayarak hayata geçirmesi eğitimciler ve öğrenci velileri tarafından endişe ile izlenmektedir.
“Devlet okulları ödenek yetersizliği ile karşı karşıya bırakıldı”
AKP hükümeti döneminde eğitimde yaşanan yoğun ticarileştirme uygulamalarına paralel olarak hayata geçirilen eğitimde dini içeriği arttırma uygulamaları, siyasi iktidarın yıllardır “arka bahçesi” olarak gördüğü imam hatip okullarına yönelik “pozitif ayrımcılık” olarak karşımıza çıkmaktadır. Çok sayıda devlet okulu yıllardır ödenek yetersizliği ile karşı karşıya kalırken, bugüne kadar hiçbir imam hatip okulu kaynak sıkıntısı çekmemiş ve talepleri anında yerine getirilmiştir. Eğitimde 4+4+4 dayatması ile birlikte ile okullar, ilkokul-ortaokul-imam hatip ortaokulu olarak dönüştürülmüştür. Türkiye’de okulların fiziki donanım ve altyapı sorunları sürerken, fiziki altyapı sorunları en az olan, teknik olarak en donanımlı okulların imam hatibe dönüştürülmesi, siyasi iktidarın kamu okulları arasında siyasi tercihler üzerinden resmen ayrımcılık yaptığını göstermektedir. Din dersi üzerinden bugüne kadar yaratılan ayrımcı uygulamaların çok daha fazlasının örneklerini 4+4+4 uygulaması ile bütün okulları imam hatipleştirme girişimleri ile ülkenin dört bir yanında görmek mümkündür.
“Çözüme dayalı politikalar geliştirilmedi”
MEB, imam hatip okullarına beklenen talep olmamasına rağmen, imam hatip olmayan ortaokullar bünyesinde de imam hatip sınıfları açmaya başlamıştır. Bu durumun son örneği İstanbul Beykoz’da yaşanmış, hiçbir yasal dayanağı bulunmamasına rağmen ilçedeki 30 ortaokulun 11’inde fiilen imam hatip sınıfları açılmıştır. Aynı uygulama ilimizde de yapılmaktadır. Sendikamıza ulaşan bilgiler, normal ortaokullarda imam hatip sınıfları açılması uygulamalarının birkaç okulla sınırlı olmadığı, bu uygulamanın hızla yaygınlaştırılmaya çalışıldığı yönündedir. Devletin bütün inançlar karşısında eşit ve tarafsız olması ancak zorunlu din dersi ve “zorunlu seçmeli” din derslerinin kaldırılması ile mümkündür. Eğitim sistemi içinde farklı dil, kültür ve inançlara eşit koşullarda eğitim olanakları yaratılması, bütün inançların kendisini özgürce ifade edebilmesi ancak eğitim sisteminin bilimsel ve laik bir içeriğe sahip olması ile mümkündür. AKP iktidarının eğitim sisteminde yaşanan değişiklikler üzerinden bugüne kadar ortaya koyduğu pratik, her türden dini inancı istismar ederek çocuklarımızı ve toplumu “tek din, tek mezhep” anlayışı üzerinden “tek tip” hale getirmeye çalışmaktır. Toplumda sürekli yeni kamplaşmalar ve kutuplaştırmalar yaratarak egemenliklerini sürdürmek isteyenler, benzer bir bölünmeyi öğrenciler arasında oluşturmaya başlamış, bu durum okullarda şiddetin artmasından başka bir sonuç vermemiştir. MEB, yıllardır yaptığı değişikliklerle eğitim sistemini yap-boz tahtasına çevirmiş, öğrenci ve velilerin kafasını karıştırmak dışında eğitimde somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirememiştir. Öğrencileri yarış atı gibi sınavdan sınava koşturan bir eğitim sisteminin ne kadar başarılı olacağı şüphelidir.
“Öğrenci not ya da sınav baskısı altında kalmamalı”
Eğitim Sen olarak, Milli Eğitim Bakanlığı’na çağrımız tüm toplumun ve öğrencilerin geleceğini doğrudan olumsuz etkileyecek politika ve uygulamalara derhal son verilmesidir. Bunun için öncelikle hiçbir öğrencinin not ya da sınav baskısı altında kalmadan, kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda, hangi alanda okuyacağına kendisinin karar vereceği bir eğitim sistemi oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Eğitimin hiçbir kademesinde öğrencilere ve ailelerine dayatmada bulunmamalıdır. Okulöncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin laik, bilimsel, demokratik ve kamusal yönünün geliştirilmesine özen gösterilmelidir. Derslik, okul, öğretmen açıklarından eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar, eğitimin hemen her alanında köklü bir değişime gereksinim vardır. Kısacası,2014–2015 eğitim-öğretim yılına büyük sorunlarla başlıyoruz. Yeni dönemde eğitimin ciddi sorunlarına kalıcı çözüm üretilmesini bekliyoruz. Eğitimin tüm bu sorunlarına rağmen; tüm eğitim emekçilerin, öğrencilerin ve velilerin yeni eğitim-öğretim yılını kutluyor, yeni eğitim yılında başarılar diliyoruz”
ismi geçen şahsiyet 1993-1998 yılları arasında 100.yıl ilköğretim okulunda ablamın sınıf öğretmenliğini yapmıştır ve senede abartısız 60 gün devamsızlık yapan ve okuldan erken ayrılan bir eğitimci!!!! dir. Kendisini davasına adamış gibi gözükürken yıllarca öğrencilerinin hakkını yemiştir. O sınıftan bir yerlere gelen bir tane bile öğrenci olmaması da bu kişinin yaşamı boyunca üzerinde kalacak bir utanç ve insan olan için vicdan azabıdır. Bu yazdıklarımın herhangi bir siyasi fikir yada hareketle ilgisi yoktur ve tamamen gözlemlerim sonucu ulaştığım bir yargıdır aksini iddia ederse de özür dileme erdemini göstereceğimden şüphesi olmasın.