Türkçe o kadar geniş, kelimeler o adar değişik anlamlar ifade ediyor ki, Türkçe iyi kullanılırsa istenilen bir şeyi doğrudan olmasa da dolaylı yollardan fevkalade anlatmak mümkün olabiliyor.
Yasalar birbirine o kadar girişken ki, bir maddeden bir çok anlam çıkarılabiliyor.
İnsanlar o kadar değişken ki, bugün ak dediğine başka bir zaman kara diyebiliyor.
Masum söylemler, iyi niyetli vaatler vererek halktan oy alıp hükümete gelenler o adar değişken olabiliyor ki, ne vaat ne söz nede iyi niyet kalıyor.
İşte şu anki hükümet bu konuda tam bir profesyonel desek yeridir.
Sadece Türkçe değil vücut dilini de çok iyi kullanıyor.
Toplumun hassasiyetleri noktasında öylesine müthiş ifade ve söylemler geliştiriyorlar ki, ne demek istediklerini alamamak mümkün değil.
Millete Türkiye’yi toz pembe gösterirken, müthiş manevralar ile öylesine işler başarıyor ki, insanları hayrete düşürüyor.
Hedeflerine yönelik öylesine sinsice adım atıyorlar ki, attıkları adımın sonucunu aylar sonra gürültü patırtı olmadan başarıyorlar.
Örneğin geçtiğimiz yıl aylarca konuşulan ve yasallaşan bir konu var.
TBMM’den geçen ve Cumhurbaşkanı Gül’ün de onaylaması ile yürürlüğe giren yasa ile HSYK’nın 22 üye dışındaki tüm çalışanlarının görevleri sonlandırılmış, Adalet Bakanı’na da görevi sonlanan bürokratların atamasına ilişkin geniş yetkiler tanınmıştı. Aynı şekilde, yapılan yasa değişikliği sonucunda Adalet Akademisinde çalışanların da görevleri sonlanmış, kendisine verilen yeni yetkiler çerçevesinde Adalet Bakanı, bu kurumda da atamalara imza atmıştı.
Kısacası sivil, aynı zamanda siyasi bir irade, yargının en tepesinde epeyce yetkili kılındı.
Daha önce iç hukuka göre terfi ve yükselişlerin söz konusu olduğu yargının en tepesine siyasi otorite hükmedecekti.
Nitekim bir süre öyle devam etti.
Atamalar siyasi iradenin yetkileri çerçevesinde yapıldı, yargılamalar yine aynı çerçevede gelişti.
Dün sitelere haber düştü nitekim.
Anayasa Mahkemesi, yeni HSYK kanunuyla Adalet Bakanı’na verilen yetkileri iptal etti.
Peki şimdi ne olacak?
Olması gereken ve beklenen tek bir konu var bence.
Yetkisiz iradenin atanmış yetkisiz üyelerinin defaten istifa etmeleridir.
Zira yargının bağımsız ve güvenilir olması gerektiği inancı taşınıyorsa tabi.
Yok eğer, yargının bağımsızlığı siyasi iradenin etkisi altında öyle kalsın deniliyor ve düşünülüyor ise o başka tabi.
Yargının bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, adaletin güvenilir, dürüst ellerde, siyasetten uzak kalması hepimizin arzusu değil mi?
Nisan ÇALIŞKAN