”Özgürlüğe öylesine düşkünüm ki koca Hindistan’ın bir bölgesini bana yasaklasalar neredeyse dünyanın tadı kaçar. Hiçbir yerde gizli, eli kolu bağlı yaşamak da istemem. Orada boş boş oturmaktansa alır başımı havası, toprağı bana açık bir yere giderim. Niceleri, yasalarımıza uymadılar diye kentlere, meydanlara, herkesin gidip geldiği yollara uğrayamadan yaşayabiliyorlar. Benim hizmet ettiğim yasalar, küçük parmağımı bile köle etmeye kalksalar, başka yasalar aramak için nereye olsa giderim. Cümrilik bütün insan deliliklerinin en gülüncüdür.” Montaigne
Ulaş Deniz Keskin yazdı
Edebiyatta ‘deneme’ ismini bir yazın türü olarak adlandıran Montaigne olmuştur. Yunan ve Latin klasiklerinden edindiği bilgileri kullanarak oluşturduğu yazılar o dönemde bilimsel ve insanî değerlerin deney edilip ortaya gününün etik yapısına göre hipotezlerinin konulmasına, toplumsal, düşünsel ve edebiyat bağlamında yeni bir dönemin kapılarını aralayışına, nihayet 21. yüzyılda deneme türünün temel yazı türlerinden biri olarak kabul edilmesine sebep olmuştur.
Montaigne’nin günümüze kadar süren/sürecek olan bu düşüncesinin geliştiği ortam şöyledir: Platon’un ”Tiesto kolon?” yani ”Güzel nedir?” diye sorup karşılığında dünyanın ”yansıyışlar” dan ibaret olduğu, salt ”yansıtanın” güzel olabileceği düşüncesinin yerini artık Aristo’nun bilim ve irdeleyerek ilerleme savları almış, böylece kainat- dünya ve kimya, bilimsel açıklamalar ile gerçeklik kazanmış, hava-ışık ve buhardan faydalanış yeniliklerin önünü açarak endüstriyel devrimlerine hız kazandırmıştır. Artık insanoğlu/kızı doğa olaylarından faydalanmaya ve bu olayları yorumlayarak bilimsel açıklamaları ön plana çıkarmayı kabul etmeye başlamıştır.
Tüm bu dönemlerde de ‘deneme’ türünün gelişimi elbette kaçınılmaz bir durum olmuştur. Zira artık ”Les Essais” yani ‘Kendini Tanı’ fikri ile bu dünya içinde birey olduğunu kabul eden, yaşamı sorgulayan, doğa olaylarını bilimsel açıklamalara göre kabul eden, gittikçe dogmatikleşen ve fanatikleşen yönetim koşullarının eleştirilemezliğini bir kenara itilerek kozasından yeni doğan ‘birey’in hak ve özgürlüklerinden bahsedildiği bir döneme girilmiştir. Rönesans ve reform hareketleri de denemenin bu dönemde hem toplumsal değişimdeki rolünü arttırmış hem de bu türün gelişmesine katkı sağlamıştır. Aynı zamanda siyasal olarak da artık ‘mutlaki’ kanunların yerine ‘meşruti’ kanunların gelmesi istenmiş, bireyi birey yapan en temel kavramın ‘özgürlük’ olduğu fikri savunulmaya başlanmıştır. Kişiselliğin ve bireyin özgürlüğünün ön plana çıktığı bu dönemde iktidarı aristokrasinin elinden alacak olan sınıfın kültür ve değerlerini oluşturan yazın türü de deneme olmuştur. Bunun kanıtı olarak da tarih içinde burjuvazi ve denemenin aynı zaman zarfında yükselmiş olmasını gösterebiliriz. Yine bu konu üzerine Montaigne’nin, Platon’un söylediği hizmetçiler ile senli benli olunmamasını, onlara hep bir efendi ağızı ile konuşulması savını beğenmediğini aksine ‘Uşaklar ve efendiler arasındaki ayrılığın daha az göze battığı yerde daha adaletli bir düzen’ olacağını savunması aristokrat kesim yerine burjuvaziyi desteklediğinin göstergesidir. Aynı zamanda yoksul insanlara kolayca bağlandığını -ki bunu babasından öğrendiğini söyler- ülkesinde kargaşa çıkaran partilere kızdığını,çok kez bir partiye ezilmiş ve haksızlık edilmiş olduğu için bağlandığını söylemesi ona günümüze dek sürecek olan bir düşüncenin meşalesini yaktırmıştır.
Tüm bu koşul ve değişimlerin yükselişine Montaigne’nin bu denli tesir edişini, düşüncesi ile sarmaş dolaş oluşu, diri, eşsiz ve kıvrak bir dile sahip olmasıyla alakalı olduğunu belirtmeliyiz. Montaigne’nin bu düşüncesini şu cümle ile özetlemek gerekir ” Serbest düşün, rahat söyle.” Yani tüm bu gelişigüzellikler içinde bir düzen biçimi oluşturan Montaigne, İngiliz halkının yaşamsal formlarının ve sosyal hayatındaki değişikliklere öncülük edebilecek bir konum edinmiştir. Onun yazılarında denemenin nesnel, öznel, karakteristik, eleştirel, felsefi, betimleyici ve bilimsel bütün dallarını görmek mümkündür. Atilla Özkırımlı bu belirleyiciliğin deneme türünün babası sayılan Montaigne’den geldiğini söylemektedir. Montaigne bu dalların hepsini kullanarak toplumda eski bilgilerin ışığında yeni bir birikim ve farkındalık yaratmayı hedeflemiştir. Angaje ve kuklalarını da tarihten, filozoflardan almış, kendi dünyasındaki düşüncelerini aktarırken aslında sosyal ve fen bilimlerinin gelişiminin yılmaz savunuculuğunu da üstlenmiştir. Bireyi birey yapan en önemli temel yapının özgürlük olduğunu, edebiyatta adını koyduğu deneme türünün ancak halka yol göstererek bu özgürlüğün iyi yönde kullanılabileceğinin altını çizmiştir.
Dünya ile bağdaşıp kendine özgü kalışı,kimseye benzemeden herkes oluşu, ”Benim kitabımı yaptığım kadar kitabım beni yaptı” deyişi, rönesansın engin savunucusu oluşu, tüm insanlığı Sokrates gibi kucaklayışı onu evrenselleştirmiştir. Yazdıklarını da tıpkı Tanzimat Edebiyatında olduğu gibi ‘bir milletin bekasının teminatı’ (N.K.) olarak gören Montaigne karartarak aydınlatma fikrine kapılmıştır. Zira ona göre başından beri saydığımız tüm bu bilimsel, sosyal, düşünsel ve siyasal değişimlerin sağlanması ancak insanın içinin ne kadar boş olduğu gösterilerek olumlu sonuç verebilecektir. O, Demokritos gibi insanlığın vaziyetinin vahim karanlığını gülerek ve alaycı bir tavır ile göstermeye çabalamıştır. Yani insanın içinin boşluğu, kapalılığı, devinim ve gelişmelerden habersizliğini ne kadar çarpıcı şekilde anlatılırsa o kadar bu fikirlerinin önem kazanacağını savunmuştur.
Son tahlilde 21. asra kadar gelen düşünce ortamının bu kısa özetinden, Montaigne’nin düşüncelerinin oluşumunda etkili olan etmenlerden yola çıkarak, günden güne hızla yükselen/yükselecek olan bilim ve ilerlemenin temelinin ‘birey’ olma fikrinden doğduğunu ve bu bireyi ,birey yapan en önemli etmenin de özgürlük olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu özgürlüğü iyi yahut kötü yönde kullanmak ise insanoğlu/kızının elindedir. Yani diyebiliriz ki iyi yahut kötü olmak o günden bugüne kadar bireyin özgürlüğünü ne yönde kullandığı ile doğrudan ilişkili bir durum olmuştur.
Özgürce kalın…