İsmi lazım değil!..
Varlıklı,
Okur -yazar,
Güngörmüş bir ailenin,
Talim terbiye almış,
Anne ve babanın oğluydu kişi.
Yakıştığı oranda tahsilini bitirmiş,
Hayata atılacakken aklı ile arası açılıvermişti.
Aile üzgün!..
Baba perişan,
Dostlar elden bir şey gelmemenin telaşında!..
Yıllar yılları kovaladı.
herkes alışmıştı artık bu duruma.
Eskiden yakışıklı-sevimli bir delikanlıydı kişi,
Kafayı yedikten sonra,
Yetmedi üstüne, cömert de olmuştu.
Bir keresinde öz’ün kenarında çöpe geçirdiği tek hamsi ile koca mühimmat fabrikası personelini ağırlamış,
Hamsi ateş üzerinde meze olmaya hazırlanırken yarıya indirdiği ‘buzbağ’ şarabı ikram için tüm sevimliliğini takınmıştı emekçi kardeşlerine karşı.
Davete icabet eden olmadı ama,
Allah var onun beklenmedik bu jestinden hepsi de mutlu olmuştu!..
Sabah,
Kemik suyuna Balıkesir usulü yapılmış, işkembe çorbası ısmarlamak geldi içimden tüm dost ve face arkadaşlarıma.
Adres verdim!..
Ayrıntıları belirttim,
Yetmedi,
Resim çekip postaladım sanal aleme;
Gelen olmadı!..
Hatta Kandıra’lı bile gelmedi..
Amaç yemek resmi paylaşmak değil,
Yemeğin kendini paylaşmaktı tıpkı gün görmüş ailenin sevimlimi sevimli biricik oğullarının yaptığı gibi.
Sözüm ona,
Aklı ile arası açık onun ( bir an bende öyle hissettim, mutlu oldum.)
Bulmuş insan mutlu etmenin yolunu kendi mutlu olurken en basitinden.
Keşke,
Eskiye dönebilsek;
Keşke eskiden olduğu gibi küçük küçük jestlerle,
Hem malımızın hem gönlümüzün zenginliğini sunabilsek eşe-dosta…
Mutlu etsek,
Mutlu olabilse,
Gülücükler eksilmese insanların yüzlerinden.
Keşke!..
Keşke bu yanı hep “deli” kalsa insanın…
Delice şarkılar söyleyip,
Delice sevse birbirlerini.
Ve
Keşke,
kimse ölmese birbirlerinin elinden!..