“Bir toplumun kalkınmasının önündeki en büyük engel, bireyin bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmasıdır” demişti garp cephesi komutanı İsmet paşa.
Neden böyle demişti?
Henüz millet olamamış,
Fakat,
Savaştan yeni çıkmış Osmanlı tebaasının okuma yazma oranı binde dört,
Okuduğunu anlama, anladığını yazma oranı da binde bir civarında falandı!..
Eğitimli insanlarının çoğunu ise Çanakkale de,
Kalanını da ulusal kurtuluş savaşında kaybetmişti.
Tebaa,
Millet olmalı,
Millet fikirle kurulmalı,
Fikir,
Okuma ve eğitimle harmanlanmalıydı ona göre.
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin insanları okumalı,
Eğitilmeli,
Fikir üretebilmeli,
Ülkelerini çağdaş, müreffeh uluslar seviyesine çıkarmalıydılar.
Yanılmış!..
Fikir okuma ile olmuyormuş!..
Deneme yanılma metodu ile öğrendik savaşlar kazanmış, ülke kurmuş insanların ne kadar çok afaki işlerle uğraşıp, aldandığını!..
Cuma günü yaşı,
72-75 aralığında olan bir amca geldi terzi Haşim ustanın dükkanına.
Üstte yok-başta yok,
Cep delik,
Cepken külli haşat…
Nadiren yıkanmaktan,
Çokça dikilmekten perişan,
Birde, pasaktan lime lime olmuş pantolonun apış arasının söküğünü diktirecek,
Lakin ölmüşlerinin hayrına!..
Mesele “hayır” olunca Haşim usta birde çay söyledi hayra dikişin üstüne.
Her garip-gureba,
İşi biten maraba gibi hacı,
Pantolonu diktirip çayı da içince dilini çözdü!..
Önce Çanakkale harbinde yeşil sarıklıların kahramanlıklarını anlattı. Atatürk diye birinin olmadığını, ancak cenabı hakkın onun siluetinde bir evliya gönderdiğini, Yunanı o evliya önderliğinde muskalanmış askerlerin denize döktüğünü söyledi kurtuluş harbinde.
Kısa kısa Kore,
Kıbrıs muharebelerini de geçtikten sonra, Rus-Türk çekişmesine getirdi kelamı.
Teferruata girmeyeceğim!..
Yaklaşık onbeş dakika da bu konuda bilgilenip aydınlandık iki mühendis, bir avukat, bir esnaf, Haşim ağabey ve ben.
Herkes huşu içinde lafı sonuna kadar dinleyecek, hacının fikirlerinden feyz alacak, geleceklerini şekillendireceklerdi belki ancak, sona yakın bir yerde Suriye bizim, bizim toprağımız deyince ben,
Amca sana iki soru soracağım,
Bir, memlekette kaç dönüm toprağın var,
İki, bu konuları nerden okuyup da böylesi fikirlere sahip oldun” deme gafletinde bulunuverdim!..
Dilimi eşek arısı soksa da bulunmasaydım…
Bir,
“Yeğen, benim toprağım yok. Babamda bırakmadı, elin yazı-yabanında amelelik eder karnımı doyurmaya çalışırım.
İki,
Okumam yazmam yok ki!..”
!!!!!
Okuma yazma yok ama her konuda bilgi sahibi ve bir, hatta bir-kaç fikri var.
Ömrünü tükettiği köyde bir metre yerin sahibi değil, ancak Suriye onun!..
Diğerlerini bilmiyorum,
Diploma ve aldığım tüm sertifikaları yaktığımı görürseniz akıldan zorum olduğunu düşünmeyin sakın.
Bilgi sahibi olmak,
Fikir üretmek,
Memleketi ve kendimizi çağdaş müreffeh ülkelerin-vatandaşların seviyesine çıkarmak için ille de okumak, eğitim almak gerekmediğini öğreniyoruz-öğrendik!..
Geç oldu ama hiç öğrenmeden ölmediğimiz için seviniyoruz en azından!