Bir çok insanın severek dinlediği ama çoğumuzun hikayesini bilmediğimiz yaşanmış olan ”Ankarada Yedim Taze Meyvayı” türküsünün hikayesini Dr. İdrsi Karakuş yazdı.
Ankara’da yedim taze meyvayı
Boşa çiğnemişim yalan dünyayı
Keskin’den de sildirmeyin künyeyi
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamın oğlu var beni neylesin
Anamdan gayrısı yalan ağlasın
Tirene bindim de tiren salladı
Zalim doktor ciğerimi elledi
İyi olursun diye köye yolladı
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamın oğlu var beni neylesin
Söyleyin babama babam ağlasın
Babamın oğlu var beni neylesin.
Bozlağın hikâyesi şöyledir:
Sefer Ceyhan 1920 yılında Keskin’in Cinaliuşağı köyünde doğmuştur. Babasının adı Selim (Selim Kâ), anasının adı Kadın’dır.
1920 yılında doğan küçük Sefer büyür, gelişir, yiğit bir köy delikanlısı olur. Güçlü, yakışıklı, sevimlidir. Ana ve babası Sefer’i evlendirmek isterler. Arayıp sorarlar ve sonunda Keskin’in Seyifli köyünden Refik İçöz (Refik Çavuş)’ün üvey kızı Hatice ile evlendirirler.
Bu sırada Sefer’in anası; Hatice’nin de babası ölmüştür. Sefer iki yıl kadar evli kalır. Çocukları olmaz.
Sefer’in boynunda bir yara çıkar. Bu yaraya kimi “kösnü”, kimi “kan çıbanı” der. Sefer, bir çok doktorun kapısını çalar, derdine devâ arar, tedavi olmak üzere Ankara Numune Hastanesi’ne yatar. Dr. Selahi Vehbi tarafından muayene edilir. Numune Hastanesinin doktorları da Sefer’in derdine çare bulamazlar. Derdin çaresiz olduğunu anlayan doktorlar:
“Biz gerekeni yaptık. Merak etme iyi olacaksın” diye Sefer’i, köyüne yollarlar.
Sefer’in derdi kösnü değil “şirpence”dir. Yâni, arslan pençesi, öldürücü bir haftalık. Çaresiz bir dert… Sefer, ince ağrı hastalığına da yakalanmıştır.
Sefer köyünde iyi olmak ümidi ile ilaçlarını kullanıp sonucu beklerken, uzun zamandır pençeleştiği kösnü ya da çıban denen illete yenik düşer ve ömrünün baharında, 20 Haziran 1942’de vefat eder.
Sefer’in arkadaşı Ankara’ya devamlı götürüp getiren yörenin ağıt yazan kişilerinden biri olan Cipçi (Jeep) Kel Ali (Ali Açıkgöz) tarafından bu ağıt yazılmış. Kerem Ceyhan havalandırmış ve Hacı Taşan plağa okumuştur:
Ankara’da yedim taze meyvayı
Boşa çiğnemişim yalan dünyayı
Keskin’den de sildirmeyin künyeyi
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamdan gayrısı yalan ağlasın
Tirene bindim de tiren salladı
Zalim doktor ciğerimi elledi
İyi olursun diye köye yolladı
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamın oğlu var beni neylesin
Tirene bindim de tiren vızılar,
Alnıma yazılmış kara yazılar
Yaram ciğerimde içim sızılar
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamın oğlu var beni neylesin
Tirene binmiş de Sefer geliyor
Anasının ciğerini deliyor
Gelin Hatice’mi eller alıyor
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamın oğlu var beni neylesin
Ankara’nın yolu ufacık taşlı
Gelin Hatice’nin gözleri yaşlı
Sılada efendim düğünüm başlı
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamın oğlu var beni neylesin
İzin aldım ben sılaya gitmeye
Kayıtlar gördüm de düğün etmeye
Sefer ölmüş derler Allah etmeye
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamın oğlu var beni neylesin
Ankara’dan çıktım da başım selamet
Keskin’e gelince koptu kıyamet
Gelin Hatice’m de kime emanet
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamın oğlu var beni neylesin
Ankara’yla şu Keskin’in arası
Arasına boz dumanlar durası
Çok doktorlar gezdim yokmuş çaresi
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamın oğlu var beni neylesin
Keskin’e varınca ağrıdı başım
Kıyma felek kıyma daha genç yaşım
Bana ağlasın da yarenim eşim
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamın oğlu var beni neylesin
Mezarımın başında kuşlar ötüşür
İlaç içtim ciğerlerim tutuşur
Gitme gelin gitme Sefer yetişir
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamın oğlu var beni neylesin
Mezarımı derin eşin sığ olsun
Etirafı lale, sümbül bağ olsun
Ben ölüyom ahbaplarım sağ olsun
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamın oğlu var beni neylesin
Mezarımın başında yayılır koyun
Biçildi kefenim ılıdı suyum
Hatice’m görmeden kabire koyun
Gençliğine mahrum giden Sefer’im
Ölenecek ben bu derdi çekerim.
Boyunu sorarsan boyu ne güzel
Huyunu sorarsan inciler düzer
Sefer’in gelini del’olmuş gezer
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamın oğlu var beni neylesin
Bu ağıt, Keskin yöresinde “Sefer’in Ağıdı”, Türk Halk Müziği literatüründe “Ankara’da Yedim Taze Meyvayı” diye bilinir.
Keskinli Ali Açıkgöz (Yunbaş’ın Ali, Cipçi Kel Ali, Hastahaneden çıktıktan sonra Keskin’den Cinali köyüne götüren) tarafından arkadaşı Sefer Ceyhan’ın ölümü üzerine söylenen bu ağıt, Keskin-Kırıkkale-Kırşehir ve Ankara’da dilden dile dolaşırken yıllar sonra Nazım Hikmet’e tesir etmiş olmalı ki 1952 yılında yazdığı “Kore Türküsü” adlı şiiri, ufak değişikliklerle ağıdın tekrarı mahiyetindedir.