Millet olarak yasaklara karşı hep ön yargılıyız.
Nerde yasak varsa orda mutlaka karışıklık doğuyor.
Ya yasaklar deliniyor ya da yasaklara karşı inanılmaz bir tavır konuluyor.
Gitme denilen yere ulaşmak için ne kadar meşakkat varsa katlanılıyor ama mutlaka gidilmeyecek yer ulaşılmaz olmuyor nedense?
Yapma, etme, dinle denilse de genlerden gelen bir hastalık mıdır nedir bilinmez, yine aynı inatçılık veya vurdumduymazlık sergileniyor.
Tıpkı çocuklar gibiyiz.
Çocuklar da öyle değil mi?
Otur, Sessiz ol dersiniz, ne mümkün.
Ders çalış, suya basma, çamura dokunma, vitrine elleme, çime oturma, ağacı kırma deseniz, uyarılarınız dikkate alır mı çocuk?
Adı üzerinde çocuk der geçeriz değil mi?
İşte yetişkin insanlar olarak toplumun ve hatta Türk halkının çoğu böyledir.
İnsanların rahatlığı, toplumun huzuru, refahı, ahengi için uymak üzere yasalar, yönetmelikler ve yasaklar çıkar ama mutlaka bir boşluğu bulunup delinir.
Yanlışlar ve hatalar ortaya konulur, bin türlüsü yine tekrarlanır.
Örneğin; Türkiye bir seçim süreci yaşadı.
Neler söylenmedi, neler ortaya konulmadı hatırlayın bir.
Fakat bakıyoruz sonuç değişmedi.
Üstelik yanlışları ve hatalarına dikkat çekilenler bir öncekine göre daha başarılı sonuç aldı.
Yanlışlarına ve hatalarına rağmen başarılı olanlar sevindi.
Başarısız olanlar ise bu duruma anlam veremedi.
Ne diyebiliriz ki?
Söylenecek bir şey var, ya çok inatçı yada vurdumduymaz bir millet olduk.
Veya; gerçeklerden uzak çocuksu bir toplum.
Kendimize ne kadar Batıyı örnek alsak da, zihniyetler halen değişmiyor.
Vesselam günlük yaşıyoruz, günlük bakıyoruz meselelere.
Siz adına ne derseniz deyin ama gerçek ortada.
Doğru karar vermekten çok uzak, bireysel hesaplar, yanlış kararlar, sorgulayan değil, biat eden, vurdumduymazlık hat safhada.